ARKADAŞLARIMA SİZ DE KATILIN

SAĞLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SAĞLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2014 Pazar

Enerjinizi kullanmayı öğrenin*




Enerjinizi kullanmayı öğrenin*

Beyin öyle bir güçtür ki..

Kafadan geçen her düşüncenin bir talep olduğuna inanıyorum...

iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir ,

Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.

Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın...

Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz "onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor.
Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)'yu andırmıyor mu?

Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı.
  Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi. Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin,  sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin
bereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz.
  Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.

Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün
hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.

Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar.
Çevrenize bakın örneklerni çok göreceksiniz.

Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlere

ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın.


Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.

Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var.

Sevgi sunulmazsa sevgi değildir.
Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun.

Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden
aldığınız
pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.

Beyin öyle bir güçtür ki
,
  insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir.
Yeter ki beynini şartlandırabilsin.
Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi
vardır. Her bir hücre yaklaşık
7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır.
Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık
350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını
karşılayacak güc e sahiptir.

Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,
"Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor.

İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.
Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor.

Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin
donarak öldüğü görülüyor.

Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş.
Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak,
donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor."..



Biz ani stresleri çok severiz.

Çünki ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur.

Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır.

Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.

Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgili
şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.

Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ?

Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.

Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.


Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi az alsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın.

Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar.

Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim...

Saygılarımla,
   
*Prof. Yıldız Batırbaygil *

21 Nisan 2014 Pazartesi

BUĞDAY ÇİMİ-KANSERİ ÖLDÜRMEK

Kanseri Öldürmek

Buğday çimi ekin, Buğday şırası için, Kanseri engelleyen besinlerin başında
atalarımızın Orta Asya'da içtikleri Buğday şırası geliyor.
Klasik tedavi yöntemlerini reddeden tüm doktorların ortak iddiası, buğday
çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi Pakistan'daki Hunzakut
Prensliği'nde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı
çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar. Türkiye'de acı badem ve
kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.


Ödemiş'le Salihli arasında, binbir efsaneye konu olmuş Bozdağ'ın eteklerinde
cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra
mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Doktor İlhami
Güneral ile sohbetimiz sürüyor.
Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir.

Buğday müthiş bir kanser ilacıdır.
Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır.
Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve
besin maddesi içerir.
Taze olarak kullanılan Buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez
daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir
bulunmaktadır.
Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler
içermesidir.
Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi doğanın en güçlü anti kanseri olan
'laetril' içermektedir.

Izgara etler ve füme besinlerin kanserojen maddeler taşıdığı kanıtlanmıştır.
(Japon Bilim Adamı Nagivara)
Japon Bilim Adamı Nagivara, taze buğday çiminde bu maddeyi etkisiz hale
getiren enzimler ve amino asitler bulmuştur.
- Buğday çimini evde üretebilir miyiz?
- Evde de üretilebilir, küçük bir saksıda bile üretilebilir ve olduğu gibi
yenebilir, evde üretemeyenlere tavsiyemiz ise buğday şırası üretmeleri....
- Buğday şırasını herkes üretebilir mi?
- Evet herkes üretebilir.

- İsterseniz tarif edeyim.
Bir bardak aşurelik buğday, önce tertemiz yıkanarak bir litrelik cam
kavanoza konur.
Üzerine 3 bardak su klorlu olmamak şartıyla ilave edilir.

Kavanozun ağzı bir tülbentle kapatılarak serin bir yerde 24 saat bekletilir.
Bu ilk su kullanılmaz, dökülür.

Kavanoza yeniden 3 bardak su ilave edilir.
24 saat bekletildikten sonra oluşan yarı gazozlu su içilmek üzere bir kaba
aktarılır.

Böylece bir bardak aşurelik buğdaydan kış aylarında günde 5 kez, yazın ise
günde 3 kez şıra alınır.
Buğday şırasının lezzeti bazılarına itici gelebilir.

O takdirde her şıra bardağına bir C vitamini tableti eklenirse, nefis bir
içecek ortaya çıkar.
- Az önce sözünü ettiğimiz 'laetril' buğday çiminden başka nelerde bulunur?
Çünkü anlaşılıyor ki, 'laetril' kanserin tedavisinde en etkin maddelerden
biri...

Elmanın çekirdeğini de yiyin!
- Evet, Türkiye'de en kolay laetril'e ulaşabileceğimiz yer acı badem ve
kayısı çekirdeğidir.

Ayrıca laetril elma çekirdeğinde de vardır. Elmanın çekirdeği yenilirse çok
da iyi olur. Amerika'daki ilaç sanayinin maşaları bu 'laetril' adlı ilacı
yasaklatmayı başarmışlardır ama Meksika'da satılan 'laetril' bu ülkeden
alınıp kaçak olarak ABD'ye sokulmaktadır.
Laetril, vitamin ve minerallerle verildiğinde çok daha iyi sonuçlar
alınmaktadır.
'Kanserin Ölümü' adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı
kazandığını söylemişti.
- Acı badem ve kayısı çekirdeği de laetril içeriyor öyle mi?
- Evet öyle. Türkiye'de acı badem ve kayısı çekirdeğinin sıkça tüketildiği
yerlerde resmi bir istatistik yok ama kanser vakalarının az olduğuna
inanılıyor. Resmi istatistik yapılan bir ülke var..
Pakistan'a komşu küçük bir prenslik olan Hunzakut'ta şimdiye kadar hiç
kanser olayına rastlanmadı.
Hanzakut'un özelliği temel besinleri kayısı ve kayısı çekirdeği...

- Dünyada bugün kullanılmakta olan kemoterapi ve radyoterapi bağışıklık
sistemini bozduğunu iddia ediyorsunuz alternatif tedavilerin bir
sıralamasını yapsak en öne hangisini koyarsınız?
- Önceliği bağışıklık sistemini güçlendiren tedavilere veririm, daha sonra
biyolojik tedaviler ve bitkisel tedaviler gelir.
Bağışıklık sistemi konusunda Alman doktor Issel'in tüm beden tedavisi bugün
bu ülkedeki 60/70 klinikte başarı ile uygulanmaktadır.

Başarılı bir yöntem: Tüm beden tedavisi
- Tüm beden tedavisi nedir?
- Joseph Issel de bizim gibi kanseri lokal bir hastalık olarak değil, tüm
vücudu ilgilendiren sistemik bir hastalık olarak ele alıyordu.

Ona göre vücutta sürekli olarak kanser hücreleri ürüyor fakat sağlıklı bir
bağışıklık sistemi bu hücreleri hemen tahrip ediyordu.
Issel'in bir diğer tedavi yöntemide, ayda bir olmak üzere, özel olarak
muamele görmüş bir kolibasil aşısı olan Pyrifer ile ateş şoku tedavisi idi.

Bu yöntemle hastadan bir miktar kan alınıyor, bunu ozon oksijen birleşim ile
karıştırarak yeniden hastanın damarından enjekte ediyordu.

Binlerce kanser hastası bu yöntemle iyileşmişti.

Eski Sovyetler'de, şimdiki Rusya'da bu yöntem halen kullanılıyor.



Dr. Serap KIRMIZI
Uludag University
Faculty of Science and Arts
Department of Biology
16059 Gorukle/Bursa TURKEY

27 Mart 2013 Çarşamba

SALATALIĞI TANIYOR MUYUZ?






Bir süre önce bu bilgiler "The New York Times" gazetesinde yayımlandı.

1. Hıyar, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek bir hıyarda Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Mağnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko ihtiva eder.

2. Öğleden sonra yurgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir hıyar yiyin. Hıyar iyi bir B vitaminler ve Karbohidratlar kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.

3. Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir hıyar dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.

4. Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir aluminyum tabağa (ya da aluminyum folyoya) hıyar dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınıza ise birkaç dilimi toprağın üzerine yine aluminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız.  Hıyardaki kimyasallar aluminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.

5. Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle hıyar dilimleriyle ovun. Hıyardaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarındaki).

6. "Akşamdan kalma" sorununuzdan veya kötü bir baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim hıyar yiyin ve ertesi sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Hıyar, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.

7. Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Hıyar yiyin.

8. Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir hıyar ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.

9. Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim hıyarı alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!!) gıcırtı gidecektir.

10. Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes) ? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün hıyarı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Hıyardaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.

11. Yemek yediniz (örneğin kebap) ve ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir hıyar dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fitokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız. (Soğan-sarmısak kokusu konusunda bir bilgi yok. Bunu da siz deneyin ve sonucu görün.)

12. Evyelerinizi, lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilim hıyarı alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.

13. Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Hıyar kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. (Bilirsiniz bazen çocuklarımız duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz.)

8 Mart 2013 Cuma

Zinde Bir Gün Geçirmenin 10 Yolu

 

  • Güne zinde başlamak için en etkili yol, zengin bir kahvaltı yapmaktır. Mısır gevreği, yulaf, meyve veya kepek ekmeğiyle yapılmış bir sandviç yiyebilirsiniz. Gün boyu sıvı tüketmeyi unutmayın.

  • Oksijen, vücut sağlığınızın vazgeçilmezidir. Sabahları çok erken saatlerde yapacağınız tempolu yürüyüş, hücrelerinizi harekete geçirerek cildinizi uyandıracaktır.

  • Cildinizin pürüzsüz ve ışıltılı görünmesi, gün boyu kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. Banyo sırasında kullanacağınız duş jelinin aynı zamanda cilde bakım da yapmasına özen gösterin.

  • Bedeninizin nemini daha uzun süre korumak istiyorsanız, sabahları farklı kokular içeren vücut losyonları veya yağları ile hafif masaj yaparak kan akışınızı düzenleyin ve harekete geçirin.

  • Günlük yaşamın koşuşturması, stresi, tozu,kiri cildinizin üstünde kötü bir tabaka oluşturur. Aynaya baktığınızda kendinizi kötü görürseniz, bütün enerjiniz tükenir. Cildinizdeki yorgunluk izlerini silecek bakımlar uygulayın. Cildiniz ışıldasın, siz enerji kazanın.

  • Gün boyu sizi dinç ve enerjik tutacak en önemli şeylerden biri sudur. Gün boyunca bol bol su içmeyi ihmal etmeyin.

  • Bedeniniz kötü kokarsa, kendinizi kötü hissedersiniz ve hareketleriniz kısıtlanır. Bu yüzden hep yanınızda deodorant veya stick taşıyın. Ancak ter kokusu üzerine bir şey sıkmanız, kokuyu daha beter yapar. Kokuları kullanmadan önce bir mendili su ve sabun yardımıyla ıslatıp terli bölgeleri silin. Sonra kokunuzu sıkın.


  • Zihinsel ve bedensel faaliyetlerinizi sınırlandırmayın. Özellikle televizyon seyretmek gibi pasif faaliyetleri azaltın. Televizyon karşısında geçirdiğiniz saatler, sadece bedensel değil, ruhsal sağlığınızı da kötü etkiler .

  • Aynaya baktığınızda bembeyaz dişler görmek istersiniz. Bu yüzden diş bakımınızı ihmal etmeyin. Ayrıca dişlerinizin kontrolünü düzenli olarak yaptırın.


  • Deliksiz bir uyku, zinde bir gün demektir. Hem güzelliğinize, hem sağlığınıza katkı sağlar. Sırt üstü uyumayı alışkanlık haline getirin. Yan veya yüz üstü uyumak dekoltenize zarar verir ve yüzünüzün kırışmasını çabuklaştırır.

17 Ocak 2013 Perşembe

Sebze ve Meyvelerin Antioksidan Kapasitesi




















Sebze ve Meyvelerin Antioksidan Kapasitesi


Amerika`da Boston Massachusetts`deki Tufts Üniversitesi Yaşlanmaya Karşı Beslenme
Araştırma Merkezi`ndeki araştırmacılar, sebze ve meyvelerin antioksidan kapasitelerini
ölçüp ORAC (Oxygen Radical Absorbance Capacity-Serbest Radikalleri Emme Yeteneği)
Tablosu adını verdikleri bir tablo hazırladılar.
Bu tabloda, serbest radikalleri emme yeteneğine sahip olan ve vücudu yaşlanmaya,
kansere, diğer hastalıklara karşı koruma kapasitesi en yüksek olan sebze ve meyveler
yer alıyor.
Tufts Üniversitesi araştırmacıları `Her insan günde en az 3000 ORAC birimi vitamin
ve mineral almalıdır. 5000 ORAC birimi ise maksimum koruma sağlar` diyor.
ORAC Tablosu
Yapılan araştırmalara göre sebze ve meyvelerin 100 gramındaki ORAC değerleri şöyle:
Kuru erik 5.770
Kuru üzüm 2.830
Siyah böğürtlen 2.036
Kıvırcık salata 1.770
Çilek 1.540
Erik 949
Brokoli 890
Avokado 782
Portakal 750
Kırmızı biber 710
Kiraz 670
Kivi 602
Soğan 450
Taze üzüm 446
Mısır 400
Patlıcan 390
Muz 221
Elma 218
Taze fasulye 201
Domates 189
Kayısı 164
Şeftali 158
Armut 134
Karpuz 104
Kereviz 61
Salatalık 54

Antioksidanlar vücudu zehirlerden arındırıyor
Aldığmız besin maddeleri, hücrelerimizde oksijenle birlikte yakılarak enerjiye dönüşür.
Ancak bu yanma işlemi sırasında ortaya `oksidan` adı verilen moleküller ortaya çıkar.
Oksidanlar; kanser, damarlarda yapı bozuklukları ve erken yaşlanmaya sebep olur.
Bu oksidanlarla savaşıp onları etkisiz hale getiren ve vücuttan atılmasını sağlayan
kimyasal maddelere 'antioksidan` adı veriliyor.               *   *    *
Siz de kendinize bir iyilik yapın ve ''Antioksidan'' alın.
Ama unutmayın; HERŞEYİN FAZLASI ZARARDIR.

16 Ocak 2013 Çarşamba

"Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!"

PROF. DR. KENAN DEMİRKOL, AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI

  "Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!"

 
Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün "kibrit kutusu kadar" reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A'dan Z'ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak zor ama işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!

Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında "prof." yazmıyor. "Ben üniversitede hocayım, burada hekim" diyor. Söz bir ara "kronometreli doktorlara" geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor, "dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim" diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir "akıllı beslenme" uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki, beslenme nedir? İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? "Kibrit kutusu kadar" reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol'a: "Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?" diye sorduk. O, şekerle başladı.    

"ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL"   
DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD'de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65'i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.
Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa'da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. "Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım" demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim yoktur.

"12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR"
- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri doğru değil mi?
- Asla doğru değil.
- Peki, enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?
- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor.   Şimdi 100'lerdeyiz, 120'de şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60'lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.

"KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR"
- Ama beyin sadece glikozla beslenmiyor mu? 
- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla şeker yememeli.
Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker 'sakaroz', iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve früktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.
Şekerin ikinci bölümü olan früktoz; çok az oranda insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Früktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika'da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

"MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME"
- Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek. 
- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz bir takım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.
- Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?
- İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun dışındaki meyveler aşağı yukarı aynı.
- Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete çıkartabilirler mi? Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken, nasıl başaracaklar bunu?

"HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ..."
- Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben böyle ve de çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde sağlıklı beslenmeyi bir şekilde yapmak mümkün.
- Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.
- Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü hayvanları biz besliyoruz. Tıkıyoruz ahırlara "şunu yiyeceksin" diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.
- Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı olanı seçer yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman belli ağacın yapraklarını gider yermiş ilaç niyetine.
- Evet, bu tüm hayvan âleminde var. Kaliforniya Valisi bütün o rambo görüntüsüyle Amerika'da en aklı başında valilerden biri oldu. İki büyük atılımı oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını yasakladı. İki; patates cipsinin üzerinde, "öldürücüdür" yazısı konuyor.

AMERİKA'NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE...
- Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?
- Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım mısırdan şeker elde etmek. 1920'li yıllarda Amerikan başkanı "benim köylüm mısırdan kalkınacak" fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler verildi. Göz alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır ekiminin yüzde 40'ı Amerika'dadır. Bunu sadece hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker elde etmeyi keşfetti. Amerika hemen balıklama atladı bu yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel. Sıvı olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü dondurma, meşrubat, şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi yapıp dökmüyor. Kartal'dan fabrikadan hazır früktoz şerbeti geliyor.

KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI
-  Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp çiziliyor.
- Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye ulaşmanın en zor olduğu çağdayız. Çünkü ekonomik kazanç kaygısı her türlü bilginin üzerine binmiş durumda. O kadar büyük bir rant var ki, gerçeğe ulaşmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.
Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla früktoz yağa dönüşüyor ve bizi hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca eskir, bu paslanmanın bilimsel adı oksitlenmedir. Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır. Birtakım gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici maddeler alırız. Örneğin, üzüm çekirdeği. Gerçekten bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını belirleyen, hastalanmasını, kanser gelişimini belirleyen ana faktör. Bakın bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol anne sütünde, yeni bir hayatın doğması için ana nesne olan yumurtada bolca var. Demek ki insan hayatının gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz kolesterol düşmanlığı sarmış ortalığı.

"KOLESTEROL MASUM, BİZ SUÇLUYUZ"       
- Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor. Bunun modası olur mu?
- Bakıyorsunuz LDL 130'a kadar normalde. Üç sene sonra 100, şimdi de 60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra indirecekler. Aslında, kolesterol masum. Bizler suçluyuz. Früktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor. Yağsız kuzu şiş yediğinizi varsayalım, yanında da meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi yeseniz bir zararı yok, ama kırmızı etten aldığınız kolesterolü, meşrubattan aldığınız şeker trigliserite dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği oluşuyor. Biz insanlara "kardeşim kolesterol zararlı değil. Ama oksitlenmesine izin verme" diyeceğimize, ilaç firmaları kolesterolü düşürecek ilaç keşfediyor. Biz masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici maddeleri düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas insan mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.
Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş yağ asidi. Bu madde yapay beslenen hayvanların sütünde var, depo yağlarında var. Ama bizim ineğimiz merada otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve hayvansal yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol oksitlenmemiş olacak.

ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI
- Peki, bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da, süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?
- Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için yapay gübreye, yapay yeme ihtiyacımız var." Hayvansal proteini, tek kaynak olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz itiraz ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler vardır". Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur pilavı yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor.
- Antep yöresinin yuvalaması gibi..
- Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini tamamlıyorlar. Tam ete eşdeğer protein almış oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler, mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir hayvanın sütüyse içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var. Türkiye'de biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem üreticileri "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan şekerini yükselten, hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli.

İNEK NE YEMELİ
Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler früktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.
Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım, ne de AB'dekiyle. Ekolojik hayvancılık denince akla "ekolojik tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da


yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.
- Demek Amerika'dakilerin varmış.
 Orada da yok. İster ekolojik tarımla, ister normal tarımla elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü olmasının sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran tarzda, mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin sağlıklı olmasını sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden yetişen yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.

HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ
- Ne fark var arasında?
- İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde olarak omega-3'tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Hâlbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor. Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir. Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega-6 aldığımız için artık omega-3'e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.
Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3'e ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6'dır. Bundan 40-45 yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.



DEPRESYONUN ÇARESİ
- İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?
- Oran önemli. Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık omega-3'ü de değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3'ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onla hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.
- Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.
- Tabii. Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

ÇAY VE ZEKÂ
- Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?
- Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye'nin yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama Türkiye'nin yarısında demir eksikliği, kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz Nesin haklıydı.
Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir antioksidan.
- Yemekten hemen sonra çay içme âdetimiz var. Doğru mu?
- Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen sonra çay içilebilir.
- Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği söyleniyor.

"ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!"
 - Üç saat.  Ben tekrar omega-3'e dönmek istiyorum. Çünkü hayati bir olay. Omega-3'ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya "enfarktüs" olmasına yol açıyor. Bir yandan omega-3 kaynaklarımız çok azaldı Toplum olarak zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6'yı çok tükettiğimiz için omega-3'ün yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor.
- Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?
- Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozuyor ve Parkinson, Alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.
"ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"
- Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir?
- Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz etmedi mi, "benim annem böyle yapıyor" diye?
- Ben güzel yemek yaparım.
- Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak tadını arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu arıyor.
- Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da dayatılan değerler var. Kola ya da hamburger için "bak bu güzeldir" deniyor çocuklara.
- Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum. Çünkü onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.
SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER)
  Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Hâlbuki insan her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.
  Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor.

14 Ocak 2013 Pazartesi

YANIKLARDA YUMURTA AKI....




Hiçbir zaman bunu kullanmak gerekmeyeceği düşünülür, ama gerektiğinde...
Yumurta akı kullanılarak yanıklar basit ve etkin biçimde tedavi edilebilir.
Bu yöntem itfaiyecilerin eğitimi sırasında ders olarak verilmiştir
Bir yanık meydana geldiğinde, kapsadığı alan ne olursa olsun ilk yardım, etkilenen alanı sıcaklık azalıncaya ve deri tabakalarını yakmayı bırakıncaya kadar soğuk suyun altına tutmak ve sonrasında bu bölgeye yumurta akı uygulamaktan oluşmaktadır.
Bir kimsenin elinin büyük bir kısmı kaynar su ile yandığında, duyduğu büyük acıya rağmen elini soğuk su musluğunun altına tutmuş ve sonrasında 2 yumurta kırmış, aklarını ayırmış ve çırpmış ve elini içine daldırmıştır.
Eli o denli yanmış durumdadır ki yumurta akı uygulanır uygulanmaz derisi kurumuş ve yumurta akı bir film tabakası oluşturmuştur.
Daha sonra bu kişi yumurta akının doğal bir kollajen (bir tür albüminoid) olduğunu öğrenmiş ve en az bir saat boyunca eline tabaka üzerine tabaka gelecek şekilde yumurta akı uygulamıştır. Öğleden sonra hiçbir acı duymaz olmuştur. Ertesi sabah yanık bölgesinde nerdeyse belirsiz bir kırmızımsı leke kalmıştır. Elinde sürekli ve feci görünüşlü bir yara izi kalacağını düşünürken 10 gün sonra geride hiçbir yanık izi kalmamış ve hatta deri eski normal rengine yeniden kavuşmuştur!

13 Ocak 2013 Pazar

KALP KRİZİ VE FELÇ DE FAYDASI OLABİLECEK BİLGİLER

KALP KRİZİ VE FELÇDE FAYDASI OLABİLECEK BİLGİLER
 

Bir Çinli Profesörden.

Bunu yapmak için evinizde bir şırınga veya iğne bulundurun... Bu çok şaşırtıcı ve bir kalp krizinden kurtarmanın alışılmamış, bilinmeyen bir yoludur. Sonuna kadar okuyun, bir gün birisine faydası olabilir.

İnanılmaz.

Lütfen bu bilgiyi elinizin altında bulundurun. Mükemmel ipuçları.

Bunu okumak için bir dakikanızı ayırın.

Hiç belli olmaz. Birisinin yaşaması size bağlı olabilir.

Babam felçliydi ve daha sonra kalp krizi sonucu öldü. Keşke bu ilk yardımı önce biliyor olsaydım.

Kalp krizi başlayınca, beyindeki kılcal damarlar patlamaya başlar. (Irene Liu)

Kalp krizi başladığında, sakin olun.

Hasta nerede olursa olsun, onu hareket ettirmeyin. Çünkü eğer hareket ettirilirse, kılcal damarlar patlayacaktır.

Hastayı, düşmesini engellemek için oturur konuma getirin ve ardından kan akıtmaya başlayabilirsiniz.

Eğer evinizde bir şırınga varsa, bu en iyisidir.

Aksi takdirde, bir dikiş iğnesi ya da düz bir iğne de olabilir.

1. Enjektör / iğneyi sterilize etmek için ateşe tutun ve daha sonra 10 parmağının da ucuna iğne batırın.

2. Hiçbir özel akupunktur noktası söz konusu değildir. Sadece tırnaktan yaklaşık bir mm kadar derine iğne batırın.

3. Kan çıkana kadar iğne batırın.

4. Kan damlamazsa, parmaklarınız ile sıkın.

5. Tüm 10 parmak da kanayınca, birkaç dakika bekleyin, sonra hastanın bilinci yerine gelecektir.

6. Eğer hastanın ağzı çarpılmışsa, kulakları kızarana kadar sıkın.

7. Sonra her bir kulak memesinden ikişer damla kan gelene kadar her kulak memesine iki kez iğne batırın.

Birkaç dakika sonra hastanın bilincinin yerine gelmesi gerekir.

Hasta herhangi bir anormal belirti olmaksızın normal haline dönünceye kadar bekleyin ve ardından hastaneye götürün.

Eğer hasta bunlar yapılmadan aceleyle bir ambulansa koyulup hastaneye götürülürse, sarsıntılı yolculuk beynindeki bütün kılcal damarların patlamasına neden olacaktır.

Eğer hayatı kurtulur ve zar zor yürümeyi becerebilirse, bu atalarının kerametindendir.

'Ben hayat kurtarmak için kan akıtmayı, bir geleneksel Çin doktordan öğrendim, Ha Bu Ting, Sun Juke'ta yaşıyor.

Ayrıca, bununla ilgili bir deneyimim de oldu. Bu nedenle, bu yöntemin % 100 etkili olduğunu söyleyebilirim.

1979 yılında, Tai Chung'daki Fung GAAP Kolejinde ders veriyordum.

Bir öğleden sonra, bir sınıfta ders anlatırken bir öğretmen benim sınıfıma koşarak geldi ve nefes nefese dedi ki,

'Bayan Liu, çabuk gelin, bizim yönetici kalp krizi geçiriyor!' Hemen 3. kata gittim.

Yöneticimiz Bay Chen Fu Tien'i gördüğümde rengi gitmiş, konuşması peltek, ağzı çarpılmıştı ve bir kalp krizinin tüm belirtileri mevcuttu.

Hemen Bay Chen'in 10 parmağının uçlarına batırmak için, bir uygulama öğrencisinin okulun dışındaki eczaneye şırınga almaya gitmesini istedim.

10 parmağı da kanamaya başlayınca (her bir parmaktan bir bezelye büyüklüğünde kan damlıyordu), birkaç dakika sonra, Bay Chen'in yüzüne renk geldi ve gözleri anlamlı bakmaya başladı.

Ama ağzı hala çarpıktı. Bu yüzden kulaklarını kan ile doldurmak için sıktım.

Kulakları kızarınca,

Sağ kulak memesine iki damla kan akması için iki kez iğne batırdım.

Her bir kulak memesinden ikişer damla kan gelince, bir mucize oldu.

3-5 dakika içinde ağzının şekli normale döndü ve konuşması netleşti.

Onu bir süre dinlendirdik ve sıcak bir fincan çay verdik, sonra onu merdivenlerden aşağı inmesine yardımcı olup Wei Wah Hastanesine götürdük. Bir gece dinlendi ve ertesi gün ders vermek için okula dönmek üzere taburcu edildi. Her şey normale döndü.

Sonrasında hiçbir hastalık etkisi kalmamıştı.

Öte yandan, normal bir kalp krizi hastası genellikle hastane yolunda beyindeki kılcal damarlarda onarılamaz patlamalar yaşıyor.

Sonuç olarak, bu hastalar hiçbir zaman iyileşmiyor.' (Irene Liu)

Kalp krizi ikinci ölüm nedenidir.

Şanslı olanlar hayatta kalır ama ömür boyu felç kalabilir.

Bu bir insanın hayatında olabilecek çok korkunç bir şeydir.

Eğer hepimiz bu kan akıtma yöntemini hatırlarsak ve hayat kurtarma işlemlerini kısa süre içinde başlatırsak, hasta canlanacak ve % 100 normale dönecektir.
alıntı.

MÜMKÜNSE OKUDUKTAN SONRA BİR BAŞKASINA YÖNLENDİRİN lütfen. BELKİ KALP KRİZİ GEÇİREN BİRİSİNİN HAYATINI KURTARMAYA YARDIMCI OLUR

30 Kasım 2012 Cuma

YAŞLANMAK MI,O DA NE?

'' Picasso , 90'ında nefis eserler veriyordu...

Goethe 'Dr. Faustus' u 80'inden sonra kaleme aldı...

Verdi , 'Otello' yu 73 yaşında, 'Falstaff' ı 80 yaşında bitirdi...
Sofokles 'in 'Kral Oedipus 'u 80 yaşın eseridir.

Mikelanj , 80'li yaşlarında hâlâ yaratıyordu...

 İngiliz düşünürü Thomas Hobbes , 90'ını geçtikten sonra bile yazdı...''

Hobbes , 90'ını geçtikten sonra bile yazdı...''







Elbet hepimiz bu isimler gibi olamayız... ama ABD'li ünlü komedyen
George Carlin 'in tavsiyelerinden yararlanabiliriz:

1. ''Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın: yaş, kilo, boy. Doktorunuz
düşünsün onları. Bunun için ücret alıyor sizden.

2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsızlar, negatifler sizi aşağı çeker.

3. Öğrenmeyi sürdürün: Bilgisayar, el sanatları, bahçecilik, ne olursa.
Beyniniz âtıl kalmasın. Âtıl kafa, iblisin tezgâhıdır. İblisin adı da, alzheimer'dır.

4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın.

5. Sık sık, uzun uzun, vargücünüzle gülün. Soluksuz kalıncaya kadar gülün.

6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.

7. Sevdiklerinizle doldurun çevrenizi, aile, kedi, köpek, kuş, balık,
yadigârlar, müzik, bitkiler, hobiler, ne olursa. Eviniz sığınağınızdır. Tadını çıkartın.

8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse üstüne titreyin. Bozuksa düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsanız yardım sağlayın.

9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, komşu illerde dış
ülkelerde dolaşın, ama sakın suçluluk, pişmanlık duygusuna yönelmeyin.

10. Sevdiğiniz insanlara onları sevdiğinizi söyleyin, hissettirin her fırsatta.''

''Ve hiç unutmayın ki yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk kesen
anlarla ölçülür''
.

29 Kasım 2012 Perşembe

BAL VE TARÇININ YARARLARI



BAL VE TARÇINLA GELEN SIFA

Bal ve Tarçin karisimi birçok hastaliga iyi gelmektedir. Eski Yunan tibbinda oldugu kadar Ayurvedik tipta da Bal, asirlarca hayati ilaç olarak kullanilmistir. Bugünün bilim adamlari birçok hastaliklarin tedavisinde Bali çok etkili bir ilaç olarak kabul etmislerdir. Bal her türlü hastalikta herhangi bir yan etkiye sebep olmaksizin kullanilabilmektedir. Bugünün tip ilmi, balin tatli olmasina karsin dogru dozlarda alindiginda seker hastalari için tehlikeli olmadigini kabul etmektedir.

ARTRIT

Bir kisim Bali 2 kisim ilik su içerisine koyup üzerine bir çay kasigi toz Tarçin ilave ederek bir krem elde edilir. Bununla vücudun agriyan yerlerine masaj yapilir. 1-2 dakika içerisinde agrinin azaldigini göreceksiniz.


Artritli hastalar,bir bardak sicak su içerisinde 2 kasik Bal ve bir çay kasigi toz Tarçini eritip sabah ,aksam alabilirler. Eger düzenli olarak alirlarsa Kronik Artriti olan hastalar bile tedavi olabilirler.

Kopenhag Üniversitesinde yapilan bir arastirmada ;kahvaltidan önce bir yemek kasigi bal ve ½ çay kasigi toz tarçini alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içerisinde sifa bulmuslar, geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemiyen hastalar da bir ay içerisinde sifa bulmuslardir.


BAGISIKLIK SISTEMI

Hergün kullanilan bal ve tarçin bagisiklik sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldirilarina karsi korur.

Arastirmacilara göre bal, birçok vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir. Balin düzenli kullanilmasi, akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslarla savasan, korpuskülleri de kuvvetlendirir.


DIS AGRISI

Bir kasik toz tarçin ve 5 tatli kasigi bal karisimi agriyan dise tatbil edilir. Agri kesilene kadar günde üç defa tatbik edilir.


HAZIMSIZLIK VE GRIP

Toz tarçin 2 kasik bal üzerine serpilip yemekten önce alindiginda asit olusumunu ve hazimsizligi önler. Ispanya da yapilan bir arastirmada bal içerisindeki bir maddenin grip mikroplarini öldürdügü ve hastalari gripten korudugu saptanmistir.


IDRAR KESESI ENFEKSIYONLARI

Iki kasik toz tarçin, bir tatli kasigi bal, ilik su içerisinde eritilip içilir. Idrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.


KANSER

Japonya ve Avustralya da yapilan bir arastirmada, mide ve kemik kanserleri üzerinde basarili olunmustur. Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kasik bal ve bir kasik tarçini bir ay süreyle günde üç defa almalidirlar.


KALP HASTALIKLARI

Bal ve tarçinla bir karisim yap ve bunu her sabah kahvaltida reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür. Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastalari kalp krizinden korur. Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmis kisiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardir.

Bu uygulamayi düzenli olarak yapan kisilerde solunum güçlügü ortadan kalkacak ve kalp atislari kuvvetlenecektir.


KISIRLIK

Eski Yunan ve Ayurvedikler Bali, yillardir, erkeklerin spermalarini kuvvetlendirmek için kullanmislardir.

Eger kudretsiz bir erkek düzenli olarak uyumadan önce 2 kasik bal yerse problemleri çözülecektir.

Çin,Japon ve uzakdogu ülkelerinde ,gebe kalamiyan ve uterusunu kuvvetlendirmek isteyen kadinlar asirlardir toz Tarçin kullanmaktadirlar

Gebe kalamayan kadinlar bir tutam toz Tarçin ve yarim tatli kasigi bali gün boyunca bir bir sakiz üzerine koyup çignediklerinde tükürükle karisarak yavas yavas emilerek etkili olmaktadir.


KOLESTEROL

Iki kasik bal, üç tatli kasigi toz tarçin,450 gr. demlenmis çay içerisinde eritilerek içildiginde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düsecektir. Artrit hastalarina tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastalari i,çin uygulanabilir.

Günlük gida ile alinan bal bile kolesterolün düsmesine yardimci olabilir.


MIDE AGRILARI

Bal ve tarçin kürlerinin, mide agrilari için oldugu kadar mide ülserleri için de yararli oldugu saptanmistir.


GAZ

Hindistan ve Japonyada yapilan arastirmalar Bal ve Tarçinin midedeki gazi giderdigini göstermistir.


SAÇ DÖKÜLMESI

Saçi dökülenlerle tepesi açilanlar sicak zeytinyagi içerisine bir kasik bal,bir tatli kasigi toz Tarçin ilacesiyle elde edilen krem banyodan önce basa sürülür ve taklasik 15 dakika bekledikten sonra yikanir.

5 dakikalik bir uygulama dahi etkili olabilir.


SIVILCELER VE DERI

3 kisim bal, 1 kisim Tarçin ile bir krem yapilir. Bu krem uykudan önce sivilceler üzerine sürülür. Sabahleyin ilik su ile yikanir.

Eger 2 hafta süreyle her gün uygulanirsa sivilceleri kökünden çikarir.

Egzama,mantar ve diger deri enfeksiyonlarinda esit miktardaki Bal ve Tarçin karisimi uygulanir.


SOGUK ALGINLIGI

Bir kasik ilitilmis Bal,1/4 tatli kasigi toz tarçin günde üç defa yenir.

Bu uygulama birçok kronik öksürük,soguk alginligi ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.


YASLILIK

Bal ve tarçinla hazirlanan çay,düzenli alindiginda yaslilik harabiyetini önler.

4 kasik bal,1 kasik toz Tarçin , 3 bardak su içerisinde kaynatilarak bir içecek hazirlanir. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarinda içilir. Deriyi diri,taze ve yumsak tutar, yipranmasini durdurur.


YORGUNLUK

Arastirmayi yapan Dr.Milton, bir bardak su içerisinde ½ kasik bal ve biraz toz tarçinin hergün kusluk vakti ve vücut direncinin düsmeye basladigi takriben saat 15.00 te alindiginda bir hafta içerisinde canliligin arttigini tesbit etmistir.


ZAYIFLAMA
Bir bardak su içerisine esit miktarda bal ve tarçin konup kaynatilir. Hergün kahvaltidan yarim saat önce aç karnina ve yatmadan önce içilir.

Düzenli uygulanirsa kilo verilir.

Ayrica bu karisim düzenli olarak içildiginde, yüksek kalorili diyet alinsa bile, vücutta yagin birikmesine engel olur.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Pazartesi Yorgunluğunu Yenin!


Pazartesi Yorgunluğunu Yenin!

  • Uyandığınızda eğer kendinizi yorgun ve uykusuz hissediyorsanız, yatağa bağdaş kurarak oturun. Ellerinizi hafifçe uyluk kemiğinizin üstüne koyun. 3 dakika boyunca çok hızlı ve yüzeysel şekilde nefes alıp verin. Bu egzersiz, vücudun ısısını yükseltir, mikropları öldürür ve kanı temizler. Kendiniz kötü hissedecek olursanız hemen ara verin, normal nefes alışınıza geri dönün.

  • Bitki çayları vücudumuzda pek çok şeye yarıyorlar. Nane çayı hem enerji verir, hem kan dolaşımını hızlandırır. Zencefil sindirimi kolaylaştırır, hindistancevizi ise yorgunluğu alır. Mate çayları antioksidan görevi görür. Cildiniz yorgun düşer ve sarı bir renk alırsa, aktardan alacağınız, A, C vitaminleri ve demir elementi içeren bitkilerden bir karışımı içebilirsiniz.

  • Kafein, vücuttaki hücreleri uyarır. Ancak kahve olarak içmek istemeyenler, yeşil kahve çekirdeklerinden kafein alınarak yapılan kremleri kullanabilirler.

  • Ayrıca duş sabunlarında da kafein kullanılıyor. Nane yağı ile birleştirilen kafein içerikli duş sabunlarının etkisi, bir kat fazla oluyor.

  • Meyankökü antik çağlarda iyileştirici özelliği ile biliniyordu. Günümüzde daha çok parfümlerde kullanılan meyan kökü, sizi endişelerden uzaklaştırarak, rahatlamanıza yardımcı oluyor. Meyankökü ayrıca kan akışını hızlandırarak, düzene sokuyor.

  • Güçlü sinirlere sahip olarak, stresten korunmanıza yardımcı olan magnezyum, enerji verir ve soğuğa karşı korunmanıza yardımcı olur. Magnezyum kas ve sinirlerin yakıt deposu gibidir. Kaybolan gücünüzü takviye eder. Çeşitli gıdalardan alınabileceği gibi, tablet olarak da kullanılabilir.

  • Bir magnezyum tableti, 30 dakika sonra kana karışıyor. Sinirleri yatıştırıyor, kasları güçlendiriyor ve hücrelerdeki enerjiyi açığa çıkartıyor.tablet olarak da kullanılabilir

  • Vücuttaki çeşitli kas gruplarını germeniz, vücudunuza masaj etkisi yaratır. Uyanır uyanmaz yataktan kalkmayın. Kollarınızı ve bacaklarınızı boydan boya uzatın ve kedi gibi gerinin. Bu hareketi sağa, sola doğru tekrarlayın. Bu hareketleri yaparken düzenli olarak derin derin nefes almayı unutmayın